7 Ağustos 2012 Salı

İçimdeki Çernobiller

İnsanoğlunun kendisiyle imtihanı.Ah ne çetin ceviz bir sınavdır o!
   
Bir bakmışsın pat,küt,güm.Deprem oldu,sel oldu,volkan patladı,bulutlar kayboldu,dünya güneşe çarptı,o küçük yıldızlar evinin bahçesine düştü,deniz taştı evinizi su bastı.Sahi bir saniye sonra ne olacağını bu kadar iyi bildiğinize emin misiniz?
-Ve ani bir sesle sarsıldı genç kız.Ne olduğuna anlam vermeye çalıştı bir süre.Bu titreme bu ansızın ürperti nereden geliyordu?bu içinde daha önce hiç hissetmediği duygunun nedeni hangi meteordu.Eskiden olsa bir kitap okur,bir müzik dinler,ertesi gün bir ayakkabı alır,yeni bir çantada teselli arardı.Şimdiyse bir türlü gitmiyordu içindeki duygu yoğunluğu.
Farkındalık denen o lanet o duygu,o içini kemiren duygu,o artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz dedirten duygu ve o yaşamak için insanlık için ölmemiş vicdan için yeşeren duygu...Taa bedenimin en ücra köşelerini ele geçirmiş halde.Bu noktada bir tek şiir var durumu özetleyecek ve bir tek şarkı var insanı içine çekecek,kendini tamamlatacak.
Şimdi sizleri http://fizy.com/#s/3wlrvm bu şarkı eşliğinde düşünmeye davet ediyorum.Depremlere,savaşlara,düşmanlara ihtiyaç duymadan,kendi iç çatışmanızı yaşamanızı umaraktan...

Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor
 
Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak
 
En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi 
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor
 
Yazık sevgime diyor birisi 
Güzel gözlü bir çocuğun bile 
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar
 
Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse 
 
Eylül toparlandı gitti işte 
Ekim filanda gider bu gidişle 
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar 
 
Turgut Uyar 


11 Şubat 2012 Cumartesi

Oyununuza kısa bir ara veriyoruz.

Halbuki insan duygusuzluğu bile alışıyor.mağdur,mağrur,kimsesiz, kalabalık.Hepsinin sonu kendine çıkan bir yol.Hepsinin sonu ölüm.
   Basamak basamak hayatlarımız.Dönüp arkamıza baktığımızda ne çok yol kat ettiğimizi yada olduğumuz yerde saydığımızı gördüğümüz koskoca bir merdiven.Sonu göklere sonu topraklara uzanan bir yolculuk.Yolda oyuncaklarımızın olduğu oyunlarımızın olduğu oyun arkadaşlarımızın olduğu koskoca bir döngü.Sevgilerin olduğu,zamanla kendisini yitirdiği,sevgi eşittir kin sevgi eşittir nefret sevgi eşittir yüksek dozda şizofreni mirasının bırakıldığı,çıkmaz sokaklarla dolu ömrümüz.Nasıl da fark etmemişim artık iki ile başlayan yaşlarımı yaşadığımı.Belki “18 yaşında mı?Ufakmış.” cümlesini kurana kadar yaşayıp gidiyormuşum ama bugün fark ettim hayat akıyor.Başı sonu olmayan bir boşluğu değil aksine başlangıcıyla birlikte bitiş tarihi atılmış bir ömrün piyonlarıyız.Yaşam dakikalar,günler,yıllar sonrasına ertelenemeyecek kadar ciddiyet gerektiren ve bir o kadar ciddiyetsizliğin mutluluk getirdiği,ironilerle dolu bir yol.
  Şimdi derin bir nefes almalı ve aldığımız nefesi hala alabildiğimiz için şükretmeliyiz.Sonra bir derin nefes daha alıp oyunu oynamaya devam etmeliyiz.Sıkıldığınız yerde bırakmayın sakın,tadını çıkartın,sonradan kaynaşmayın.Çünkü hepimiz biliriz ki;o zil her zaman oyunun  en tatlı yerinde çalar.Oyunlarınız hiç bitmesin,.Öteki tarafta ebedi zil çalınca görüşürüz.Şimdilik hoşçakalın.